28 Ocak 2009 Çarşamba

Kite Runner



Son zamanların en güzel, en iç yaralayıcı ve aynı zamanda en gerçekçi filmlerinden biri herhalde Uçurtma Avcısı... Mutlaka izlenmesi gereken ve arşivinizde yerini acilen edinmesi gereken bir Marc Foster yapımı.

Film Amir ve Hassan adlı iki çocuğun hayatlarını konu alırken aslında izleyiciyede sosyal olaylar hakkında düşünme fırsatı sağlıyor. Filmde her şey belli bir sakinlikte giderken, Taliban rejiminin hakimiyetiyle ülkede değişim rüzgarları esmeye başlıyor. İşte o anda film seyirciyi ekrana yapıştırıyor. Taliban'ın insanlara yaşattığı ürpertici zamanlar tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriliyor aynı zamanda dikkat çeken bir diğer nokta ise, şu an yaşadığımız toplumdada hissettiğimiz gibi dikta rejimini uygulamaya çalışanlarında bu rejime inanmıyor oluşu ve sadece toplumu tek bir güç altında toplayıp yönetmek için bu yola başvurmaları filmde düşündürücü bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan, filmde bir kez daha doğu ülkelerinde kadın olmanın zorluğununda altı çiziliyor. Film boyunca bir an olsun heyecanımı yitirmemişken filmin sonunda büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımıda söylemeden geçemeyeceğim. Çünkü, maalesef filmin sonu Amerikan Rüyası'na bağlanarak bitiyor. O kadar olay, o kadar zorluğun sonucunda doğrusu filmi yakışan daha gerçekçi bir son beklerdim fakat maalesef bu aralar her şeyde olduğu gibi buradada Amerika gene kahramanlık rolünü üstlenip kollarını her milletten ve her renkten insana açmış olan rüyalar ülkesi rolünü üstleniyor. Buda o kadar gerçekliğin sonunda gözlerimizi boyamaktan öteye götürmüyor.


Bu arada aklıma kazınan son bir şeyse insanlar hakkaten de 7 sinde neyse 70 inde de öyle oluyorlarmış.. Her ne kadar Amir büyüdüğünde değişmiş desekte, aslında onunkiler değişimden öte mecburiyetin ve vicdanının onu yapmaya sürüklediği eylemlerdi... Yani, herkesin öyle yada böyle tekrar iyi olması için bir yol vardır.!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder